Yaşamında kaç insan olduğunu ve bunların kaçının kadın
olduğunu düşündü Selim ve birden bir kadınla bir erkeği hatırladı. Her insan
gibi öyküleri çok uzundu her ikisinin de ama Selim'in aklında yalnızca birer
sahne vardı ikisiyle ilgili. Birinde kadın erkeğe duyduğu ilahi aşk nedeniyle
çok büyük bir acı çekiyor ve bu acıyı tırnaklarıyla etinin arasına batırılan
iğnelerle anlatıyordu. Diğerindeyse adam belirli bir sürede kısa ilişkilerle
birlikte olduğu kadınların sayısından söz ediyor ve bu sayıyı belirli
varsayımlarla hesaplayarak doğrulamaya çalışıyordu. On yılda bin miydi, yirmi
yılda beş bin miydi, Selim sayıyı hatırlamıyordu. Gecen yüzyılda beş yılda on
milyonlar mı, on binlerce günde binler mi ölmüştü, bilmiyordu. Çocukların ve
kadınların ve erkeklerin ve tüm insanların gözlerindeki acıyı ve yüzlerindeki
derin çizgileri biliyordu yalnızca. Selim galiba erkeğin ölümüyle biten bir
başka kadının ve erkeğin öyküsünü hatırladı. Selman'ın bir arkadaşı film
televizyonda gösterildiğinde ertesi gün dairedeki bütün kadınların kendileri
için binlerce kilometre yol yapmayı göze alacak bir erkek bulma hayalleri
kurduğundan söz etmişti. Selim Selman'ın bunu kadınları küçücük dünyalarına
sıkışmış küçücük insancıklar olarak görüp küçümseyen bir havayla anlattığını
hatırlıyordu. Selman'ın gençliğinde kadınlarla erkekler arasındaki duvarlar
daha yüksekti. Kadınların ve erkeklerin bedenleri ve ruhları birbirine çok
uzaktı. Birbirlerine dokunmaları çok zordu.
Kendilerine dokunmaları zordu. Birbirlerini ve kendilerini anlamaları
kolay değildi. Sonra yaşam ve iletişim biçimlerindeki değişimler duvarlarda
çatlaklar açmaya başlamıştı. Çatlaklar bazılarına özgürlük, bazılarına daha
büyük ve daha çok baskı getirmişti. Selim Melda'yla kavuşamasa bile şanslı
olduğunu düşünüyordu. Yaşamında Işık'lar ve Sima olmuştu. Bir gün ve bir an
için bile yaşamaya değer olabileceğini düşünürken, onlarla güzelliklerin
yıldızlar gibi çoğaldığını hissetmişti. Tanıdığı son Işık, ona akılla bedenin
ve ruhla tenin arasındaki sınırların kalktığı bir dünya olabileceğini
düşündürmüştü.
Bu Işık tanıdığı hiçbir insana benzemiyordu. Biraz Selman'la
birlikte izlediği eski kovboy filmlerinden birindeki bir kadını hatırlatıyordu.
Kimseye "Hayır" demediğini söylüyordu kadın ve gerçekten kimseyi
reddetmiyordu. Gülmeye ve dokunmaya konan sınırlar yaşamı çok sertleştiriyordu.
Kadın Selim'i rüyalarına girip ona dokunacak, ona hayal bile edemeyeceği
deneyimler yaşatacak kadar çok etkilemişti. Işık da farklılığını ilk
tanıştıkları gün bile duruşu ve bakışları, sözleri ve sessizliği,
yakınlaşmasındaki ve uzaklaşmasındaki kışkırtıcı müzikle göstermişti.
Buluştukları ilk günden başlayarak hep yeni sürprizlerle gelmişti. Sevmeyi ve
sevilmeyi, konuşmayı ve dinlemeyi, susmayı ve susturmayı, oynamayı ve
oynatmayı, kıpırdamayı ve kıpırdatmayı, dokunmayı ve dokunulmayı çok iyi
biliyordu. Yaşamanın akılalmaz güzelliğini gösteriyor ve yaşatıyordu.
Selim ona Işık kadar rahat ve güzel dokunan bir başkasını
görmemişti. Bir tüy gibi hafifti ve dağlardan denizlere akan kar suları kadar
doğaldı. Birbirlerine dokundukça birlikte uzun yolculuklara çıkıyorlar,
erişilmez yerlere gidiyorlardı. Işık Selim'in kendisinin bile pek dokunmadığı
yerlerine dokunarak inanılmaz heyecanlar yaratıyor, bulduğu her güzellikle uzun
uzun oynuyordu. Selim onun yarattığı harikaların yansımalarını bulup göndermeye
çalışıyor, Işık gizli denizlerinin yollarını bulması için ona yardım ediyordu.
Selim her yerine böyle rahat ve güzel dokunan bir başkasını görmemişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder