22 Nisan 2019 Pazartesi

Ay Parkı


Kızıl bir ışık yürüyordu Selim'in önünde ve biraz uzakta. Saçları ve etekleri esmeyen rüzgârda usulca savruluyordu. Yanında yaşamını taşıyordu. Gençliğinin verdiği bir güçle, hızla yürüyordu bilemediği geleceğinin peşinde. Kızıl bir ışığın çekim gücüne kapılmıştı Selim. Gidebileceği başka hiçbir yer yokmuş gibi onun peşinden yürüyordu. Gidebileceği başka bir yer var mıydı?

Olmayan rüzgârda savrulan saçlarında bir kırmızı ayın ışığını taşıyan Aydan önde, Selim arkada, çok uzun bir yol yürüdüler ve sonunda büyük bir kapıdan içeri girdiler. İçerisi dışarıdan çok farklıydı. Sessizlik ve dinginlik, yerini gürültü ve harekete bırakmıştı. Yalnızlığın yerini kalabalıklar almıştı. Kişiler ve gruplar dört bir yanı doldurmuş, kendilerine yeni yerler arıyorlar ve buluyorlardı. Kimi aşağıda kimi yukarıda, kimi sağda kimi solda, kimi önde kimi arkada, kimi küçük kimi büyük, kimi aydınlık kimi karanlık, kimi kısa kimi uzun; bulabildikleri zaman ve uzay hücrelerine biniyorlardı. Aydan çevresine bakınıp nereye gideceğine karar vermeye çalıştı. Selim gözlerini ondan ayırmadı. Gitmek istediği başka bir yer yoktu. Onun peşinden gidecekti. Yol araçlarının arasındaki onca seçeneğin içinden hangisine binmek istediğini bilmiyordu. Yalnızca kiminle birlikte olmak istediğini biliyordu.

Selman da bir zamanlar Işık'la birlikte bir başka büyük kapıdan geçip canlılığın ve yaşamın egemen olduğu bir küçük dünyaya girmişti. Selim'in onlarla birlikte gelmesi pek hoşuna gitmemişti ama sesini de çıkaramamıştı. Selim "Işık Abla, ne olur ben de geleyim sizinle" deyince Işık hemen "Neden olmasın Selim, birlikte gidebiliriz üçümüz" deyivarmişti. Selman'ın yüzü asılınca bir süre uzaklaşıp kendi aralarında fısıldaşmışlardı. Neden sonra Selim'in yanına döndüklerinde Selman'ın yüzü hâlâ asıktı ama isteksiz bir şekilde "Peki ufaklık ama ben ne dersem o olacak, şunu bunu isterim diye tutturmayacaksın, bizim işimiz olduğu zaman dediğimiz yerde kıpırdamadan sessizce bekleyeceksin, dönüyoruz dediğimde de sesini çıkarmadan hemen geleceksin" demişti. Dünyalar Selim'in olmuştu. Gittikleri zaman kimi aşağıda kimi yukarıda, kimi sağda kimi solda, kimi önde kimi arkada, kimi küçük kimi büyük, kimi aydınlık kimi karanlık, kimi kısa kimi uzun; bulabildikleri zaman ve uzay hücrelerine binenleri uzaktan merakla izlemişti. Onlardan birinde olmayı çok istemişti ama söz verdiği için sesini çıkarmamıştı. Sonra Selman bazı işleri olduğunu söyleyip uzaklaşmıştı. Selim Işık Abla'nın yüzündeki gerginliği görüp korkmuştu. Selman giderken "Yarım saate kadar dönerim" demişti. Işık "Ben de geleyim, Selim burada bekler" deyince Selman "Yalnız gitsem daha iyi" diyerek ısrar etmişti. Selim onların telaşlandığını görünce korkmuş, Işık Abla onunla konuşmaya başlayınca sakinleşmişti. Işık Abla zaman ve uzay hücrelerinden, içlerindeki ve dışlarındaki ışıklardan ve karanlıklardan söz etmişti. Bu kadar canlı ve ışıklı bir yerde karanlık olabilmesi Selim'i şaşırtmıştı. Çevreyi birlikte araştırmışlar, hücrelerin özeliklerini anlamaya çalışmışlardı. Kimisinin hızı, kimisinin yüksekliği, bazılarının beklenmedik değişimleri ve sarsıcı etkileri, bazılarınınsa sert kalkış ve duruşları ürkütücüydü. Selim'in uzaktan bakarken bile korktuğunu görünce Işık Abla "Korkmana gerek yok Selim" demişti. "Önemli olan basabileceğin sağlam bir toprak olması, uçmana ve düşmene gerek yok. Yürüyerek ve koşarak da eğlenebilirsin." Selim "Ben en çok karanlık tüneli merak ediyorum" demişti. Selman geciktikçe Selim Işık Abla'nın korkusunu hissetmişti. Selim'in kendisi korkmamıştı. Selman'a asla bir şey olmayacağını biliyordu. Zaman geçtikçe Selim de korkmaya başlamıştı. Sonra Selman gelmişti. "Nerede kaldın?" diye sormuştu Işık Abla. "Bir şey yok" demişti Selman. Işık Abla'yla Selman iki kişilik tekerlekli bir hücreye binip küçük bir bahçede dolaşmışlardı. Selim çok kıskanmış ve surat asmıştı. Sonra Işık Abla'yla Selim bir başka hücreye binmişlerdi. Selim bahçelerinin sonsuza dek yaşamasını istemişti. Sonsuzluk yoktu. Selman "Söz vermiştin ufaklık" demişti. Işık Abla'dan ayrılıp eve dönmüşlerdi.

Aydan önde Selim geride ve uzakta, başka bir dünyanın içinde yürüyorlardı. İçerisi dışarıdan çok farklıydı. Gürültü ve hareket ölümü unutturuyordu. Yalnızlıklar kalabalıkta kaybolmuştu. İnsanlar eğleniyordu. Kimi aşağıda kimi yukarıda, kimi sağda kimi solda, kimi önde kimi arkada, kimi küçük kimi büyük, kimi aydınlık kimi karanlık, kimi kısa kimi uzun; bulabildikleri zaman ve uzay hücrelerine biniyorlardı. Aydan çevresine bakınıp nereye gideceğine karar vermeye çalıştı. Selim gözlerini ondan ayırmadı. Dünyada gitmek istediği başka bir yer yoktu. Onun peşinden gidecekti. Yol araçlarının arasındaki onca seçeneğin arasından hangisine binmek istediğini bilmiyordu. Yalnızca kiminle ve kimlerle birlikte olmak istediğini biliyordu. Aydan zorlukla sürükleyebildiği ağır bavulunda yaşamını taşıyordu Gençliğinin verdiği bir güçle ölümü unutuyor ve unutturuyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder